İzleyiciler

26 Kasım 2010 Cuma

Olası Yüz

Zaman müsadesini dile getirse , bir durma yaşayacak belki beynim .
Ardından soracak kendine "Oluyor , ne ? "
Yolda giderken ayaklarını takip etmeyecek belki gözlerim .
Sonra yüzü kirli , basma etekli , saçları tel tel elektriklenmiş bir mendilci kıza rastlamayacak . Hızlanmayacak adımları sonra sorularını duymaktan kaçarcasına .
Gözlerim ve ayaklarım hiç olmadığı kadar uyum içine girmeyecek .
Hayatımı öykülemeye döndürmeyecek ellerim .
Kırmızı beneklerim döküldükçe çoğalmayacak ya da .
Yatağımın kenarında duran beyaz kelebeği ertesi sabah da aynı şekilde bulup dokununca yere düşüşüne ağlayacağını anlayıp susmayacak ya da .
Sevimli yüzleri aramayacak avuç içlerim .
Birden bire bambaşka bir ülkede bulur gibi olduğunu kendimi , kendisime sormama izin vermeyecek ya da ruhî bunalımlarım ...
Bilmem ki ben .

3 Kasım 2010 Çarşamba

"Soyut betimlemelere ihtiyacı var ordaki yüzü buruşmuşun...Elleri titrek , yüreği seksüyel . Baştan kırmızı doğmuş , ruhu fahişe , bedeni pamuk nayneee ....Bir damla yaşı hak ediyor mu yanakları ? Öncesinde onca erkeğin tükürüğü eşliğinde...Kadın mı o ? O...O mu insan ? Sen öyle san ! " der Bakkal Amca...

Bilmem nerelere , kimlere göre haklıdır . Ama "insan" kavramı altında ne ruhî cinayetler , ne beddular , ne yakarışlar , ne yalvarışlar , ne soysuzlar , ne sopsuzlar , ne ağlayanlar , ne tiksinenler , ne yiyişenler , ne karamsarlar , ne amerikanlar , ne ruslar , ne ermeniler , ne türkler , ne ulusal egemenlikler , ne hristiyanlar , ne müslümanlar , ne alviler , ne sünniler var ...


Biliyor musunuz ? Farklıymış herkes ....

Derin Bir Nefes Al .

Adsız bir kız doğurdum , ya da ad koymak istemedim . Nedenini bilmiyorum...Bilmek zorunda da değilim gibi .. Bir kaç kelime satın almalıyım sadece . O kadar uzun süredir dokunmuyorum ki .. Ve o kadar uzun süredir çıkmıyorum ki bir kelamlık harf pazarlarına... Uzun süredir hal-hatır sormamama rağmen harfler beni görmekten bıkkın , ben onlardan yorgun...Şimdi böyle bir cümleyi oluşturabiliyorsa bu beyin , ne kadar içsiz bir halde tahmin edilmesi güç değil .. Zaten kimsenin güç harcamayacaığını bilmek de imkansız değil , neyse ... Doğurganlığımın eseri o küçük kıza gelince...Ne oldu ona bilmiyorum . Bir hikaye uydurmalıyım vapur sesleri ve yoğun sis eşliğinde...Ilık bir yaz gecesiyle başlıyıp , soğuk bir ayaz sabahıyla biten...Küçük bir mektup almalı en son , aşığının öldüğünü büyük bir fahişeliğin gücüyle bas bas bağıran büyük yazılarla ... O an anlamalı ki , yarattığı kadın sıkılmış yazmantan . Son bulmalı harfleri... Ya da , sadece bir an , insan içine karışmalı , kendiyle karman çorman olmalı , belki de kaybolmalı.. Kayıp bürolarında , polis telsizlerinde ,internet arama motorlarında , ya da sokak duvarlarında bulunmayan cinsinden hani... Şöyle , güzel bir 'yok' olmayı başarabilmeli ... Çünkü bu dünyada 'hiç' olmak , bas bas Var Olmak demekti ya ... Sahi , kim demişti bunu ? Yine içindeki o kocamış kadın mı ? ...

Kızım çok konuşur oldu .. İlaç vakti gelmiş olmalı ...

-Düzensizliğin hazzıyla...