İzleyiciler

6 Mayıs 2011 Cuma

Kim(s)iniz ?


Mantıksız kalp ilintilerimden susadı dilim . Yırtınmanın adil olduğu kanaatinde devam ederken hareket etmeye , görevini yerine getiriyordu sözcüklere .

Bi' hâyli aciz , kânaatli , mahçup ve de yürektâr ... Mahkum değil sitemlere de , gölgelere de.Fazla savurmadan , hatta incitmeden , anlatıverdiriyor kalptekileri...Ah , olmasa şu ilintileri ! ...

Geri bakmak mühim değil , akıp gidiyor hayat ... Hey , hat ! Avuç içi çizgilerini incelerken , halı desenlerine kaymalıydı gözlerimiz . Olması gerekenimiz . Ey ahalimiz !...

Yorulmaya yeltenmeyi kabul etmeyen anne - babalar gibi , yavrularının zirveye tırmanışlarını inceliyor ilintiler ... Yapma , desen de olmaz , gözüne kestirdiğini kestirmeden yaşatmaz ! Ya hâkim olunmalı zamana , ya da izin vermeli ölümcül yakarışlarına . Haydi , hep bir ağızla , vur-kır-parçala !

Bu bastığın toprak senin , benim , onların , herkesin (!) . O halde hangimizin ? Gir içine...İşte , asıl haysiyetin...

Hangimizin ?

Yorulma , sakın , utanma...Sevmek ; sonsuz değil , onsuz olmaktansa , hiç durma , koş uzağa ! ...

Bu vatan ... Kimin ?!

29 Nisan 2011 Cuma

Bi'şey






Bu sefer sorularım daha uzun . Sanki destan süsü verilecekmiş gibi geliyor kelimelere . Arkadaşları git gide yaklaşıyor . Sürülerce !


Bulutlar çok yoğun , boğuyor , sabitliyor sanki oksijeni , tam karbondioksite dönüşme aşamasında durduruveriyor iki akciğer arasında .
"E, böyle anlar olur ...!" ... Evet , olur ... Ama nasıl olur ? -Hep zor olur . Nasıl geçer ? -Her zor anlar gibi ...
Ben sınav sorularını hep tam cümleyle yazardım yedili yaşlarımda . "Her zor anlar gibi , zor geçer " Anlatsana bana ?!
Yaz...Her kelimede rahatlarsın belki . Her kelime ağırlaştırmıyormuş gibi nefeslerini ... Yine ve yine .

Kopuk kopuk anlatımlara devam etmek gerekirse ; renk cümbüşleri görür oldum bu ara rüyamda . En kötüsü de canlı renkler oluyor . Uyandığımda çok yoruluyorum . Peki , uyku da yoruyorsa , dinlendirecek nedir insanı ?

-Yalnızlık .

Yalınlık . Sabitlik . Durgunluk . Ya tek kelime , ya da yanına yüzlerce yoldaş ... Yalınlıktan kopuk , durgunluktan ayrılış mı ? - Hayır , olmuyor pek öyle. Metrolarda falan görüyorsundur , baya da arkadaş grubu arasında , kulaklığını takmış , midesi bulanmasına rağmen camdan dışarı bakmaya ısrarlı bir genç kızı ...

Hele ki harfler ! Ne zor görevdeler..İşte onlar yalnız olsaydı , sanırım gayet zor olacaktı .
F deseydim mesela . Ne anlardın ?
Anlar mıydın ?
Şimdi , ben , birdenbire -nedense- güneş desem ? Çağrıştıracak mı sana Ay'ı ? Anlayacak mısın bendeki yokluğumu ?

Bi'şey dicem ... His neydi ?

9 Ocak 2011 Pazar

İyi

Tohumunu alıp bir gülün , bülbünü def edemezsin pencerenden . Hani bir anlığına olsun sevsen , izlesen yakarışlarını , kendinden farkını görüp katlanabilirsin belki .
Görmek sevmektir belki de , hissetmenin de ötesindedir . Gidenlerin arkasından gelenleri yolcu etmektir .Hiç farketmediğin tizlikte bir notanın kan damarlarına yayılışını ezdirmemektir piyanonun . Uzanmadan güneşin gözlerine , yanıp kavrulmasıdır teninin . En sevdiğin kıyafetini Ay ışığıyla kurutup , yıldızlarla çitelenmesini izlemektir . Baktığın yıldızları nokta kabul edip birleştirdiğinde , bülbülün aşkını görmektir gülüne . . .
Kim bilebilir ki gülün vardır belki de karşılığı . Mavi gülün sevgilisi gökyüzü , sarınınki güneş , beyazınki bulut mu öyleyse ? Beyaz kanın öyleyse senin , benim beyaz güllerimin ötesinde . Bir dursan , durdurulsan , sakin ritmlere kavuşur belki kalbin . Bülbüle bir bak , bir bak gülüne ... Eksilirlerse pencerenden ?

26 Kasım 2010 Cuma

Olası Yüz

Zaman müsadesini dile getirse , bir durma yaşayacak belki beynim .
Ardından soracak kendine "Oluyor , ne ? "
Yolda giderken ayaklarını takip etmeyecek belki gözlerim .
Sonra yüzü kirli , basma etekli , saçları tel tel elektriklenmiş bir mendilci kıza rastlamayacak . Hızlanmayacak adımları sonra sorularını duymaktan kaçarcasına .
Gözlerim ve ayaklarım hiç olmadığı kadar uyum içine girmeyecek .
Hayatımı öykülemeye döndürmeyecek ellerim .
Kırmızı beneklerim döküldükçe çoğalmayacak ya da .
Yatağımın kenarında duran beyaz kelebeği ertesi sabah da aynı şekilde bulup dokununca yere düşüşüne ağlayacağını anlayıp susmayacak ya da .
Sevimli yüzleri aramayacak avuç içlerim .
Birden bire bambaşka bir ülkede bulur gibi olduğunu kendimi , kendisime sormama izin vermeyecek ya da ruhî bunalımlarım ...
Bilmem ki ben .

3 Kasım 2010 Çarşamba

"Soyut betimlemelere ihtiyacı var ordaki yüzü buruşmuşun...Elleri titrek , yüreği seksüyel . Baştan kırmızı doğmuş , ruhu fahişe , bedeni pamuk nayneee ....Bir damla yaşı hak ediyor mu yanakları ? Öncesinde onca erkeğin tükürüğü eşliğinde...Kadın mı o ? O...O mu insan ? Sen öyle san ! " der Bakkal Amca...

Bilmem nerelere , kimlere göre haklıdır . Ama "insan" kavramı altında ne ruhî cinayetler , ne beddular , ne yakarışlar , ne yalvarışlar , ne soysuzlar , ne sopsuzlar , ne ağlayanlar , ne tiksinenler , ne yiyişenler , ne karamsarlar , ne amerikanlar , ne ruslar , ne ermeniler , ne türkler , ne ulusal egemenlikler , ne hristiyanlar , ne müslümanlar , ne alviler , ne sünniler var ...


Biliyor musunuz ? Farklıymış herkes ....

Derin Bir Nefes Al .

Adsız bir kız doğurdum , ya da ad koymak istemedim . Nedenini bilmiyorum...Bilmek zorunda da değilim gibi .. Bir kaç kelime satın almalıyım sadece . O kadar uzun süredir dokunmuyorum ki .. Ve o kadar uzun süredir çıkmıyorum ki bir kelamlık harf pazarlarına... Uzun süredir hal-hatır sormamama rağmen harfler beni görmekten bıkkın , ben onlardan yorgun...Şimdi böyle bir cümleyi oluşturabiliyorsa bu beyin , ne kadar içsiz bir halde tahmin edilmesi güç değil .. Zaten kimsenin güç harcamayacaığını bilmek de imkansız değil , neyse ... Doğurganlığımın eseri o küçük kıza gelince...Ne oldu ona bilmiyorum . Bir hikaye uydurmalıyım vapur sesleri ve yoğun sis eşliğinde...Ilık bir yaz gecesiyle başlıyıp , soğuk bir ayaz sabahıyla biten...Küçük bir mektup almalı en son , aşığının öldüğünü büyük bir fahişeliğin gücüyle bas bas bağıran büyük yazılarla ... O an anlamalı ki , yarattığı kadın sıkılmış yazmantan . Son bulmalı harfleri... Ya da , sadece bir an , insan içine karışmalı , kendiyle karman çorman olmalı , belki de kaybolmalı.. Kayıp bürolarında , polis telsizlerinde ,internet arama motorlarında , ya da sokak duvarlarında bulunmayan cinsinden hani... Şöyle , güzel bir 'yok' olmayı başarabilmeli ... Çünkü bu dünyada 'hiç' olmak , bas bas Var Olmak demekti ya ... Sahi , kim demişti bunu ? Yine içindeki o kocamış kadın mı ? ...

Kızım çok konuşur oldu .. İlaç vakti gelmiş olmalı ...

-Düzensizliğin hazzıyla...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Soru Zarfı .


Yapışık bir his bu , kabarık , yorucu ve de kurtuluşsuz . Tamamiyle bir öküzü sağmak gibi , hem korkulu , hem de sonu doğal ... Yararlı ama ulaşımı ağır arbedeli ... Kapının arkasını merak eden çocuğun tedirginliğiyle beslenen bir burukluğuyla , İlkbahara ait sıcak ve soğuk rüzgarın sevişmesiyle oluşan bir rüzgarın , Uzun zamandır giymediğin yarım kollu tişörtün vesilesiyle , Çıplak kalan kollarını ziyarete gelmesinin cıvıldaşması ... Nedir bu tarifi destansı his ? Tek hece , çoklu bilmece .